zondag 30 september 2012

Anadolunun Nesine Ağıt




Ergenlik çağını yeni, yeni arkamızda bırakmışız.
Bizi sıkan, boğan göçmen kıskaçımızdan kurtulacağız, bunu biliyoruz, dünya bizim,yollar bizim. Büyüklerimiz boşuna mercedeslerinin arkasına yapıştırmamışlar.
Yo, yalan söyledim, o zamanlar Ford Taunus gocmenlerin mercedesiydi.
Türk hava yollarında hostes olma hayaliyle yaşıyoruz. Biz, Anadolunun bozkırından iki genç kız.
Duymuşuz, O bir düğüne gelecek. Hadi ya, yollar beklesin biraz.
Kömür gözlümde ergenliğe, Antonio’yu saymazsak okulda pek kömür gözlü yoktu ama bir süreliğine  renk körüyüz, Denek dağında köyümüze, Zahidemde çıkacağımız yollardan çok, geldiğimiz yollara savrulduk.
Hesapta bu yoktu ama olsun. Tek derdimiz, para takalım mı? ayıp mı olur? Almanyada yaşıyor, geniş ailesine bakması lazım. Ee, düğünde çığırıyor.
Para taktık mı, takmadık mı bilmiyorum ama büyük gelecek hayallerimizle, kaçmaya çalıştığımız göçebe ruhumuzun, kelimelerle anlatamayacağımız sınırında kala kaldığımızı hatırlıyorum.
Hüzün, suadedes, spleen, çamotinya gibi tercüme edilemeyen, tanıdığımız bildiğimiz duygu.  Bir tını bir kokuyla, on yıl terapiyle ulaşamadıgımız, bak bu sensin zorlamısına hiiç gerek kalmadan, gidebildiğimiz yerler.
Turk hava Yolları beni hostes yapmadı ve ben Onu bir süre unuttum
Sonra, yıllar sonar, Beyoğlunda Mephistoda CDlerini gördüğümde, bizim abdal salonfahig olmuş ve yine bir hadi ya.
Bir kaç yıl sonra İstanbul seyahatim,THY uçuşunda, vazgeçemedim çünkü en iyi yemekler THYde kusuruma bakmayın,  gazetede Reşit Reyde konserini görünce, E artık yuvaya dönmek lazımdı, Gırşehirden gardaşım da gelecek, beraber gideriz.
Biletler bitmiş.
İstanbullu dostlarıma sordum, kim gidiyor O nun konserine.
O bizim, batı sevdalı Istanbullular gidermiydi, klasik müzik, Jazz, (batıda unutulmuş, emekliye ayrılmış ama bu ülkede yüksek sosyetenin teşrif ettiği) popda değil. Ben mi ön yargılı ve bilinçsizdim, yoksa Istanbulda Bozkır modası mı esiyordu?
Son haberi yine tesadüfen Istanbulda aldım. Gazetelerde ağır hasta olduğu yazıyordu.
Üç aydır ilk defa evimizdeki minik televizyonu açtığımda, karlayan kanallar ve alt yazı, Zahidem albümünü yüklemek için xx tıklayınız.
Bir gün sonra cenazesinin Kırşehirde kaldırılacağnı duyduğumda, aa geç kaldım, düşünemedim, keşke gitseydim deyip güncel uğraşlarıma daldım.
Babamın ayak ucuna gömün cümlesi, hüzün, gözyaşları ve yine o sınıra dönüş.

Ne zaman bizimkilerine Muharrem Ertaş´ı sorsam, elinde bir dürüm, eşşeğinin üstünde köy köy gezerdi derken biraz küçümser, anlamaz ama aynı zamanda saygılı.  Zıt da gözükse öyle. Avrupanın farklı kentlerinde yaşayan ilk kuşak bozkırlılar için Neşet Ertaş´ı düğüne çağırmak büyük sükseydi.

Bizim kuşaklar içinse hüznü hatırlamak. Artık hatırlatacak kişi yok ama tınılar hep olacak, isteyene.










Geen opmerkingen:

Een reactie posten